24 Ekim, 2010

SENİH EFENDİ İLE MACİDE - Mithat Cemal Kuntay (Üç İstanbul'dan)

Yatakta büsbütün çirkinleşen Senih Efendi, Macide’nin dokuz seneden beri her gece sarılıp yattığı bir işkenceydi. Kocasının çürük etinden tiksinir, eli eline değdikçe ağlamak isterdi. Senih Efendi’nin çehresinde ihtiyarlık insan etinin çamurlaşmasıydı;fakat bundan ne çıkardı? Macide’nin dudaklarıyla bu çamura tahammül etmesini Senih Efendi erkekliğinin hakkı olarak kabul etmişti; hem de Macide namuslu kalmak şartıyla.

Ve bütün tiyatrolar gibi bu dram gece oynanırdı: Aşkta dünyanın en güzel sadeliği olan çıplak insan vücudunu, karı koca arasında, bitmeyen bir tekerrürle facia haline gelmekten medeni insanlar, yarım karanlıklar, zarif hileler, ayrılan odalarla kurtarırken; Macide’nin yatak odasındaki aşk, Senih efendinin yukarıda saydığım beş altı pöstekisinden soyunur, çiğ bir ziyanın altında kımıldar, duvarda dünyanın en çirkin gölgesi siyah bir hokkabaz gibi uzalır, kısalırdı. Macide gölgenin bitmesini bekleyerek gözlerini kapar, fakat nihayet açılan gözleri gölgenin yorgun aslını yanıbaşında uzanmış görünce kadın haykırmak, kaçmak isterdi.
Kaçmak mı? Fakat nereye?

Dünyanın dışında başka bir dünya parçası olmadıkça Macide bu yataktan bir karış kaçamayacak, Senih Efendi’nin rutubetli dudaklarına vücudunun hiçbir tarafı itiraz edemeyecektir. Ve iki ayağı çukurda olan Senih Efendi her gece mezarından yarı beline kadar uzanacak, Macide’yi kucaklayacaktır. 

O, bunun için kadın doğmuş, bunun için güzel olmuştur. Tesadüfün kararı, insanların kanunları, fukaralık, kimsesizlik Senih Efendi’nin gövdesine Macide’yi dolamışlar, bağlamışlardır.

Hiç yorum yok: