02 Eylül, 2007

BAŞLARKEN...

Gökkubbenin altında söylenmemiş söz yok. Ne düşünürsek düşünelim, ne hissedersek hissedelim, ne söylersek söyleyelim; mutlaka bizden önce de düşünülmüş, hissedilmiş ve söylenmiş oluyor bir şekilde türdeşlerimiz tarafından. O yüzden kasmayalım ve Theodore Zeldin'in veciz ifadelerine bırakalım sözü:

"İster başka insanlar, ister mekanlar sözkonusu olsun, sıkıcı rutinlerden kurtulma isteği ve cesaretini, karşılaşmalar ilham eder. İki insanın bir araya gelmesinin hiçbir sonuç doğurmadığı her karşılaşmada, ziyan olmuş bir fırsat yatar.

...Çoğu karşılaşmada, temkinli davranma ya da gururunu koruma dürtüsü, düşüncelerin içtenlikle dile getirilmesine hala izin vermiyor. Dünyanın gürültüsü sessizliklerden kurulu.

...İnsanlar gözlerini etraflarını saran bildik ortamın ötesine çevirdiklerinde, okumayı ve seyahat etmeyi öğrendiklerinde, pek çok insanın kendi duygu ve ilgilerini paylaştığını keşfettiler. Buna karşılık verimli karşılaşmalar nadiren gerçekleşti. Şu güne dek birbirlerini anlayabilecek ya da harekete geçirebilecek olan, yalnız başına kalkışamayacakları serüvenlere yönelmek için el ele verebilecek olan insanların pek azı karşılaşma fırsatı buldu. İletişim olanaklarını geliştirme tutkusunun insanlığın temel önceliklerinden biri haline geldiği günümüzde, mümkün olan tüm karşılaşma fırsatlarından yararlanmadan geçirilmiş bir hayata tam anlamıyla yaşanmış gözüyle bakamayız. Yeni insanlarla karşılaşma olasılığı, günümüzde, umudu ayakta tutmaya yarayan en önemli kaynağı oluşturuyor.

Aslında her türlü bilimsel keşif de benzer bir arayıştan ve daha önce bir araya gelmemiş fikirlerin buluşmasından doğmuştur. Yaşamı anlamlı ve güzel kılmanın yolu da, benzer biçimde, bağlantısız gibi görünen şeyler arasında bağlantılar kurmaktan, insanları ve mekanları, arzuları ve anıları, önemleri es geçilmiş ayrıntılar aracılığıyla birbirine bağlamaktan geçer. Kendimize tıpatıp benzeyen bir ruh ikizine yönelik arayış, mahrem hayatımızın yalnızca bir bölümünü oluşturur. İnsan yaşamı giderek çok boyutlu bir nitelik kazandığından, burada mutlak bir eşleşmeden çok, bazı kişilik ve davranış özellikleri diğerlerininkiyle birleştiğinde herhangi birinin tek başına yapabileceğinden fazlasını üretebilecek olan kişilerden söz ediyorum. Nasıl malzeme bilimi, gözümüze her bakımdan farklı görünen nesnelerin aslında aynı molekülleri içerdiğini, bu moleküllerin yeniden düzenlenebileceğini, görünürde uyuşmaz gibi duranların birbirini kabul edebildiğini, çok sayıda nazik bağlantıyla birbirine bağlanıp bir bütün oluşturabildiğini keşfederek hayatımızı kolaylaştırmanın yeni yollarını bulduysa, insanlar arasında far edilmemiş ilintiler keşfetmek de, bugüne kadar olanaksız görünmüş uzlaşma ve serüvenlere kaynaklık edebilir. Ancak yapılması gereken oturup karşılaşmayı beklemek değildir. "

(İnsanlığın Mahrem Tarihi'nden)