18 Ekim, 2010

BANA KENDİNİ DÖVDÜRTME USTAM! - Ahmet İnam

Can ustam, büyüğüm,
Gecikmemi hoşgör. Habersiz gidişimi de. Canıma tak etmişti. Yıllarca yanında çalıştım. Bana işimi öğrettin. Nasıl yazı yazılacağını. Eski ustaları. Yazmanın anlamını.Kendini anlatabilmenin gücünü. Dilimi senden öğrendim.
Yazılarını nasıl büyük heyecan fırtınalarıyla okurdum! Sen yazma serüveninde ulaşmaya çalışacağım sonsuzluktun. Saygı duydum sana. Tapındım. Bana bilgiler verdin. Sağol. Eleştirdin. Düzelttin. Öğrettin. Şu kitabı da oku! Okudum. Şunu yaz! Yazdım.! Şu dili öğren. Öğrendim. Beni hep zora koştun: “İyi bir usta, çırağını zorlayandır” derdin! Sıkandır. Beni sıktın!
İyi de, benim yüzüme hiç dikkatle bakmadın Usta! Ben kimim, ne duyarım ne düşünürüm? Hiç merak etmedin. Bendi kendin sandın Usta! Dünyayı senin gözünle bakayım istedin! Buna ne hakkın vardı usta? Bana verdiğin bunca malumatın, tekniğin karşılığı kölen olmamı istiyorsun. “Çırağım ikinci kendimdir” diyorsun.
Neden senin istediğin gibi yazayım ki? Hayran olduğum, öykündüğüm sen, uzağımdaki sendi. Oysa sen, benim dünyamı kuşatmak, varlığımı eritmek peşindesin. Senin “ikinci” bedenin olarak ölümünden sonra, bu dünyada yaşamamı istiyorsun.
Usta! Tiksiniyorum senden. Küçülüyorsun gözümde. Sen benden korkuyorsun. Benim farklılığımdan. Bilginle, deneyiminle bu farklılığımı yok etmek istiyorsun. Egemenlik kurmaya uğraşıyorsun dünyamda. Yüreğimi, beynimi ellerinde tutmak istiyorsun. Kendimi sana yedirmim Usta! İhtiyar, bencil kurt avın olmam senin. Bana göstermediğin saygıyı, benden bekleme. Ben kimim Usta? Kendini anlatmaktan, kanıtlamaya çalışmaktan, beni anlamaya vaktin olmadı. Beni hiç merak etmedin Usta! Çırağını merak etmeyen, onun kaygılarını, kendi iç dünyasını anlamayan, çırağından öğrenmeyen usta olur mu? Bana ikide bir Sokrates’i örnek veriyorsun! Sen Sokrates değilsin, ben de Platon değilim.
Verdiğin ödevleri artık yapmıyormuşum. Yakınmışsın dostlarına. Neden yapayım ki! Sen yazmayı iyiden iyiye cambazlığa çevirdin. Bana “teknikler”den söz etme. İğreniyorum senin virtüözlüğünden. Anamın dilini tekniğin diline çevirdin. “Böyle denmez, şöyle denir!” diyorsun. Nereden biliyorsun ki! Sen öyle yaz. Senin ustalığın seni kurutmuş usta! Gitmişsin sen. Yazmayı “otomatiğe” bağlamışsın. Bir bakışta anlarmışsın, acemiyi, yeteneksizi, beceriksizi.
Ben acemi kalmak istiyorum usta. Gölge etme! Ustalığın verdiği ivmeyle yazmak istemiyorum. Yapaylık var yazdıklarında. Sen yoksun Usta. Sen bilgin ve tekniğinle, kendini öldürmüşsün. İntihar etmişsin de haberin yok. Hiçsin sen Usta! Tekniğinle yazdığın nedir? Nedir içeriğin? İçini boşaltmışsın! Bomboşsun Usta. Böyle kendi kendini yok eden ustalık mı olur?
Bendeki ateş sende yok. Ben içimdeki ateşi yazacağım Usta. Patlamalarımı! Ama acemice, ama dümdüz. Sihirbazlığı sevmiyorum ki! Penin papyonunu, keçi sakalını, gözlüklerini. Dudaklarındaki alaycı gülümsemeyi. Ağlaman gerekirken, gülüp duruyorsun. Kimi küçümsüyorsun ki! Benim denizlerimi, adalarımı, derinliklerimi mi? Kendine gel Usta! Bana kendini dövdürtme!
Şimdi mektubumu kırmız kaleminle düzelteceksin! Cümlelerimle oynayacaksın! Oynatmam. Nasılsam, öyle yazıyorum. Ben yazımım. Kimsem öyle yazıyorum. Senin kurallarına göre değil. Yazar yokmuş, yazı varmış! Yani sen varsın! Sen kendini “yazı” mı sanıyorsun? Kimin yazısısın sen Usta! Yazarken kendimi unutacakmışım! Peki kimi hatırlayacağım? Benim gibi bir çırağı kolay kolay bulamazsın Usta. Kaçıyorum. Seni yalnızlığınla, kurumuş içinle bırakıyorum. Düşün biraz. İsyanımı anla! Farkında olmadan intihar etmiştin. Yüreğin varsa farkında olarak intihar edersin. Tam zamanıdır Usta!
Bana kendimi kazandırdın istemeyerek. Ölürsen, hakkında övgüler yazacağım Usta!

Hiç yorum yok: