“Hepimiz hainiz bence, hepimiz çok değerli bir varlığa, kendimize ihanet ediyoruz, çok daha iyi yaşanabilecek bir hayatı, korkaklıklarımız, yılgınlıklarımız, şaşkınlıklarımız yüzünden anlamsız bir sefillik haline çeviriyoruz. Bir düşünün, bu hayattan neler isterdiniz. En hayali kıt olanların aklında bile filmlerden kalma biraç sahne vardır, diri bir öpüşme, güneşli bir günde tiril tiril keten elbiseler içinde fiyakalı bir yürüme, fısıltılı bir ilanı aşk, aldırmaz bir şakalaşma. Bir de elinizdekilere bakın. Istediklerinizle, elde ettikleriniz arasındaki fark, sizin güçsüzlüğünüzün bedelidir. O fark büyüdükçe, ihanetiniz de büyüyecek. Suçların en büyüğünü işliyor, kendinize ihanet ediyorsunuz... Kendinizle istekleriniz arasına günahları, korkuları, endişeleri yerleştiriyorsunuz. Ve istekleriniz gerçekleşmediği için hep başkalarını suçluyorsunuz, hep ‘başkaları’ var eksikliklerinizde, hep “başkalarının” yaptığı ‘hatalar, kötülükler, rezillikler’ var. Başkalarının benim hayatımı mahvetmesine niye izin veriyorum diye sormuyorsunuz, çünkü siz hiç bir şeysiniz kendi gözünüzde, güçsüz ve değersizsiniz, kendinizin bir şeyler yapabileceğine inanmıyor, iyilikleri ve kötülükleri hep başkalarından bekliyorsunuz
Bu hayat neler vaat ediyor size, ne serüvenler, ne zevkler, ne eğlenceler vaat ediyor; bu sahiller, bu dağlar, bu denizler, bu ağaçlar hep sizin; aşklar, sevişmeler, kaçamaklar sizin, bu yemekler, bu içkiler, bu güzel giysiler sizin..... Bir köle olmadığınızı, özgür bir insan olduğunuzu; insanca yaşama hakkına sahip bulunduğunuzu...... anladığınız anda, ‘ne yapacağız’ diye sormayacaksınız, öyle bir öfkeleneceksiniz ki, o öfke bir fırtınaya dönüşüp, hayatınızdaki bütün pislikleri ve çaresizlikleri temizleyip geçecek..... Bir fırtına olacaksınız. Ve, hiçbir fırtınanın ‘ne yapacağım’ diye sormadığını, hayatınızda hiç hissetmediğiniz bir zevkle hissederek anlayacaksınız.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder